Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık, fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Bu tanım göz önünde bulundurulduğunda cinsel sağlık, genel sağlıktan ayrı düşünülemez. Cinsel sağlık ile ilgili herhangi bir sorun veya bir cinsel işlev bozukluğunun varlığı, diğer sağlık problemleri gibi bireyin hayatının birçok alanını etkileyebilir. Erektil disfonksiyon (sertleşme bozukluğu) dünya çapında en sık görülen cinsel işlev bozukluklardan biridir ve bireyin kendisini tatmin edecek cinsel performansa izin verecek yeterli ereksiyonu sağlama veya devam ettirmede yaşadığı kalıcı yetersizlik durumu olarak tanımlanmaktadır.
Her cinsel etkinlikte ya da neredeyse her cinsel etkinlikte (yaklaşık %75-100’ünde) aşağıdaki üç belirtiden biri yaşanıyorsa sertleşme bozukluğundan bahsetmek mümkündür:
- Cinsel etkinlik sırasında sertleşme (ereksiyon) sağlamada belirgin güçlük çekme,
- Cinsel etkinliği bitirene dek sertleşmeyi (ereksiyonu) sürdürmede belirgin güçlük çekme,
- Sertlik düzeyinde belirli azalma.
Ancak bu semptom ya da semptomların en az altı ay süreyle devam etmesi ve bireyde klinik açıdan belirli bir sıkıntıya neden olması tanı koymak açısından gerekli görülmektedir.
Dünya çapında yapılan sistematik çalışmaların sonuçlarına göre, sertleşme bozukluğunun yaygınlığının %3-76.5 arasında olduğu ve yaş gruplarına bağlı olarak artış gösterdiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle tahmin edilebileceği üzere yaş, sertleşme bozukluğu için bilinen risk faktörlerinden biridir. Diğer risk faktörleri: hipertansiyon, ateroskleroz (damar sertleşmesi), diyabet (şeker hastalığı), hiperlipidemi (kolesterol yüksekliği), alt idrar yolu semptomları, sigara kullanımı, depresyon ve düşük fiziksel aktivite olarak sıralanabilir.
Her cinsel işlev bozukluğu gibi sertleşme bozukluğunun da tedavisinin etkili bir şekilde sürdürülebilmesi için sebeplerinin araştırılması önemlidir çünkü sebepleri bilinen bir tanı, tedavi yönteminin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Literatürde yapılan temel hatalardan biri sertleşme bozukluğunun ortaya çıkış sebebinin ya organik ya da psikojenik (psikolojik sebeplerden ötürü) olarak ele alınmasıdır. Bu yaklaşım uzmanlar arasında bir tartışma konusu olmuştur. Sertleşme bozukluğu multifaktörel (birden çok faktörün bir arada bulunması durumu) özelliklere bağlı bir tanı olarak ele alınmalıdır çünkü birden fazla sebep sıklıkla bir arada görülmektedir. Sonuç olarak, tedaviye yönelik tüm müdahalelerin psikolojik ve organik bileşenleri bir arada içermesi önemlidir.
Sertleşme bozukluğunun oluşumunda rol oynayan en yaygın organik faktör, damar hastalıkları olarak saptanmıştır. Bu damar hastalıkları kan damarlarını tıkayarak veya zayıflatarak penise kan sağlayan damarların, kan akışını etkilemektedir. Organik faktörlerin yanı sıra yukarıda da bahsedildiği gibi, psikolojik (psikopatolojik, bilişsel, duygusal ve ilişkisel) faktörlerin de tedavi sürecinde ele alınması çok önemlidir.
- Psikopatolojik Faktörler: Birçok araştırmada depresyon ve kaygı bozukluklarının, sertleşme bozukluğu ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Hala sertleşme bozukluğunun mu depresyona neden olduğu yoksa depresyonun mu sertleşme bozukluğuna neden olduğu hakkında net bir bulgu bulunmamasına rağmen, araştırmalar, depresyonun genellikle sertleşme bozukluğunun nedeninden ziyade bir sonucu olduğunu ortaya koyar niteliktedir. Aynı durum kaygı bozukluklarında da görülmektedir ve genellikle birincil problemin hangisi olduğu belirsizdir.
- Bilişsel Faktörler: Bireyin cinselliğe yönelik tutum ve inançları, cinsellik şeması (geçmiş cinsel deneyimlerden türetilen ve mevcut cinsel deneyimlerde kendini gösteren bilişsel genellemeler), cinsel aktivite sırasındaki otomatik düşünceleri ve dikkat işlevi gibi faktörler sertleşme bozukluğunun başlaması ve süregelmesinde merkezi bir role sahiptir.
- Duygusal Faktörler: Performans kaygısı veya akut stres, sertleşme bozukluğunu tetikleyen veya sürdüren faktörler olarak bulunmuştur.
- İlişkisel Faktörler: İlişkinin kalitesi, ilişki tatmini, fiziksel yakınlık, bireyin partnerinde bir cinsel bozukluğun varlığı, partnerin kişisel özellikleri ve daha birçok ilişkiye dair unsur bireyin sertleşme bozukluğu geliştirmesinde veya sürdürmesinde etkili olabilir. Yine, az önce sayılan tüm durumlar sertleşme bozukluğunun bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir.
Sertleşme bozukluğunun tedavisi için birçok opsiyon mevcuttur. Bu tedavi yöntemleri, yaşam tarzı değişiklikleri, ilaç tedavileri (örneğin, PDE5I ya da halk arasında bilinen adıyla viagra), penis içi enjeksiyon veya ilaç uygulamaları, ekstrakorporeal şok dalga tedavisi, vakum özellikli penis pompası, penil protez implantasyonu (halk arasında bilinen adıyla mutluluk çubuğu), psikoterapi, cinsel terapi ve çift terapisi gibi birçok tedaviyi bir arada içerebilir. İlaç kullanımı ile birleştirilen psikoterapötik yaklaşımlar, birçok sertleşme bozukluğu vakası için en etkili tedavi yöntemi olarak bulunmuştur. Bu tedavi veya tedavilerin seçilmesinde yukarıda bahsi geçen birçok faktör rol oynadığından, tedavinin etkin kılınması için multidisipliner bir yaklaşım önemlidir.
Seray Soyman Willingness ekibinde Stajyer Psikoseksolog olarak çalışmakta, süpervizyon eşliğinde psikoseksüel eğitim ve cinsel destek seansları vermekte, eğitim ve atölye çalışmaları düzenlemektedir. Seray aynı zamanda Roma Sapienza Üniversitesi’nde Klinik Psikoseksoloji (Clinical Psychosexology) bölümünde yüksek lisansına devam etmektedir. Seray’ın araştırma ilgi alanları seks-pozitif davranışlar, cinsel alışkanlıklar, LGBTQIA+ çalışmaları ve cinsel iletişim konularını kapsamaktadır.
Kaynakça
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). https://doi.org/10.1176/appi.books.9780890425596
Carson, C. C. ve Dean, J. D. (2007). Management of erectile dysfunction in clinical practice. Springer Science & Business Media.
Jannini, E. A., McCabe, M. P., Salonia, A., Montorsi, F. ve Sachs, B. D. (2010). Controversies in sexual medicine: Organic vs. psychogenic? The Manichean diagnosis in sexual medicine. The Journal of Sexual Medicine, 7(5), 1726-1733.
Nazlıkul, H. (2016). Erektil Disfonksiyon. Bilimsel Tamamlayıcı Tıp, Regülasyon ve Nöralterapi Dergisi, 10(2), 1-7.
Ponholzer, A., Temml, C., Mock, K., Marszalek, M., Obermayr, R. ve Madersbacher, S. (2005). Prevalence and risk factors for erectile dysfunction in 2869 men using a validated questionnaire. European Urology, 47(1), 80-86.
Van Hemelrijck, M., Kessler, A., Sollie, S., Challacombe, B. ve Briggs, K. (2019). The global prevalence of erectile dysfunction: a review. BJU international, 124(4), 587-599.